Yaşayan Efsane 60 Bölüm

Kelime Sayısı:803

 

60 Bölüm

 

Baskın II

 

Onların devriye gezen Kritealar olduğunu anlamıştı fakat kendisinin fark etmemesi kötü durumdu. Ayağa kalkmasaydı, belki onları atlatacaktı fakat ayağa kalktığında kabak gibi ortada kalmıştı. Kritealar bağırarak ona doğru koşmaya başladı. Kadran bulunduğu yerde olanlar gözlerini açmaya başladığında birkaç tanesini kılıçla öldürmüştü. Hızlıca sırtındaki yayı eline aldı ve okları ardı ardına atmaya başlamıştı, heyecanlanmıştı. O öldürdükçe daha çok geliyorlardı, artık yayın işe yaramayacağını anlayıp sırtına aldı. Koşmaya başladı, en yakın ormana doğru koştu. Kritelar peşindeydi ama hız konusunda ondan yavaş kalıyorlardı, aradaki mesafeyi kısa sürede çabucak açtı ormana yaklaşmadan kayarak durdu ve anında çömeldi, izini kaybettirmek zorundaydı. Uzun otların arasında kendisini kaybettirebilirdi beklediği her an daha fazla Kritea gelecekti babasının ne yaptığını merak ediyordu.  Kritelar onun kaydığı yere yetişmişti ve etrafa dağılıp ona bakıyorlardı.

Kampta heyecan olmuştu Kritealar kendi aralarında konuşuyorlardı her seferinde daha fazlası geliyordu, hepsinin uyanıp uyanmadığını bilmiyordu ama çemberi daralıyordu en son izini kaybettirdiği yerden uzaklaşıyordu. Daha dikkatli ve yavaş hareket ediyordu. Borla’ya ait hiçbir ses duymamıştı. O sırada otların arasını açtığında Kritea ile karşılaşmış hemen hızlıca boğazını kesmişti. Bu hareketi bu hızla nasıl yaptığını bile anlamamıştı. Ölen Kritea bağıramadan gerisin geriye düştü.Şaşkındı kendini Borla gibi hissetmişti en az onun kadar hızlı davrandığını düşünüyordu, kendisini reflekslerinin çok daha iyi olduğunu 7 yaşında çocuklardan dayak yiyen mahallenin ezilen çocuğu geride bıraktığı için seviniyordu.  Henüz güvende değildi fakat tamamen güvende olmasına imkân yoktu. Düşmanın içindeydi. Sırtındaki heybesini açtı ufak iksir şişesini çıkardı. İçindeki tozun birazını yere döktü ve sadağından okunu çıkartıp toza batırdı, iki eliyle oku çevirip kıvılcım çıkarttı, ardından okun ucu ateş almıştı. Ok’un ortasına toprak koyarak ateşin yanmasına devam etmesini sağladı. İkinci okunu çıkartı ateşe tuttu ve ateş alınca ayağa kalktı.

Yeri belli olmuştu önünde hep yaratıklar vardı. Okunu bekletmeden attı. Diğer ok için aşağıya eğildi ateşi yakıp bu sefer arka tarafa ok attı. Her iki oku da Kritea’ya isabet ettirmişti. Alevler içinde kaldılar etraf kısa sürede yangın yerine dönmüştü. Kritealar kargaşaya kapılmışlardı, ateşi görünce çaresiz kalmışlar bazıları etrafından dolaşmak yerine direk ateşin içerisine girip yanarak dışarıya çıkmış ve arkadaşlarının peşine düşmüştü bu onları daha büyük kargaşaya sürükledi önlerinden geçen ve arkalarından geçen Kadran’ı umursamıyorlardı. O ise yanlarından her geçtiğini öldürerek geçiyordu.  Üzerine atlayan yaratık onu yere düşürdü ona bağırıyordu. Kadran bıçağı ile boğazını kesti, yaratık boynunu tutuyordu. Kadran onu yana ittirerek üzerinden attı. İlerlemeye devam etti, Kritealar olduğu ormana ulaşmak için durmadan koşuyordu.  Yananların birbirine yakınlaşması ile aralarında çıkan yangın durdurulamaz hale gelmişti. Orman da yanmaya başlamıştı ve ona doğru gelenler vardı. Bütün bunlar olurken arkasına dönüp bakma fırsatı bile bulamamıştı. Borla’nın ne yaptığını merak ediyordu.

Üzerine gelenlere yakalanmadan ormana girmişti. Yanan ağaçlardan uzak durmaya çalışıyordu, etrafı kısa sürede sarılıyor olsa da Krtitea yanmaktan kurtulamıyordu. Peşine düşmelerini bırakmıştı. Ormanda kimse peşinden gelmediğinden rahat hareket ediyordu, temkinli davranmak zorundaydı. Kendini güvene alır almaz ne olduğunu anlamak için etrafı gören bir yere geçecekti. Ormandan dışarıya çıkıp tekrar otların arasına daldı saldırı yerinin dışında kalmıştı. Gördüğü birçok yer yanıyordu Kritealar bağrışıyordu. Gözleri Borla’yı aradı baskının başında görmüştü onun dışında hiç görmemişti.  Bir yerlerde Kritea öldürdüğüne emindi fakat yangının yükselmesi görüş alanını tam engelliyordu. Onu görene kadar bekleyecek yerini değiştirmeyecekti. Yangın bir süre daha yayılıp duracağını düşünüyordu. Hiç Kral Kritea rastlamamıştı, savaştığı yer onların olduğu yerden uzaktı fakat hiç karşılarına çıkmamıştı.

 

 

Baskın sona ermişti, Kadran iyice geriye çekilmiş ama bölgeyi terk etmemişti. Ağaç tepelerinde kalarak izini kaybettirmişti. Borla ise baskından çok sonra ortaya çıkmıştı. Kadran ağaçtan indi. ‘’Ölmemişsin’’ dedi. Borla ‘’Ortalığı yakmak iyi fikirdi ama sessiz ilerleyebilseydik bir gecede hepsini öldürüp senin bugüne kadar yaptığın en büyük ve başarılı görev olacaktı. Yangın işi fena sayılmaz geri çekiliyoruz.’’ Dedi.  Birlikte atlarını almaya gittiler yavaş kullanıyorlardı. Kadran ‘’Buraya kadar mı?’’ diye sordu. ‘’Mutlaka intikam peşine düşeceklerdir. Pusu kuracağız’’ dedi. Kadran başka soru sormadı, Borla atını hızlı sürmeye başladığı an Kadran’da ona ayak uydurdu.  Sabah olmadan atları ile epey yol almışlardı. Borla atını yavaşlattı ve durdurdu, etrafına bakındı, ağaçlara yere ve dikkatini çeken doğaya. Kadran ‘’Neden durduk’’ diye sorunca. Borla

‘’Burada pusu kuracağız sabah olduğunda peşimize düşecekler bizim çok uzaklaşmamızı istemiyorlar at izlerimizi takip edecekler ve bizde onlar için büyük tuzak hazırlamış olacağız.’’ Dedi. Borla atından indi Kadran’da atından inip onun atını aldı. Her iki atı uzağa çekmeye başladı, Borla ise nasıl pusuya düşüreceğini düşünüyordu. Zehirli oklar, devrilen ağaçlar aklına ilk gelendi. Kritealar ateşe karşı hazırlıklı olacakları için ateşli ok kullanmak anlamsızdı üstelik baskın yerine pusuya düşürecekleri alan geniş değildi ve kaçmak için yeterli alana sahip olmadığını biliyordu. Kadran onları yakarken Borla neredeyse bütün Kral Kriteaları öldürmüştü dolayısı ile geriye kalanlar oldukça tecrübesiz Kadran’ın rahatlıkla öldürebilirdi.

O gelene kadar kendisi birkaç bir şeyler yapmaya başladı. Kadran atları iyi bir yere saklayıp Borla’nın yanına döndü. Borla şu ve diğer taraftaki ağaçları görüyor musun? Bunları kes ama tam kesme onların üzerine devireceğiz ben yerlere ağaçtan birkaç kapan yaptım. Panik olduklarında çok kolay hataya düşebiliyorlar. ‘’ dedi ve devam etti. ‘’Bende zehirli ok yapacağım’’ dedi.

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Yaşayan Efsane 59 Bölüm

Kelime Sayısı:716

59 Bölüm

 

Baskın

 

Dönüş gidişten daha hızlı gerçekleşmişti. Borla farklı yollar denese de atlarını çok zorlamıştı. Gelirken yollara tuzaklar kurmuşlardı.  Arabayı ahırın önünde durdurdular atları çözüp içeriye attılar. Borla ahırdan çıkan ilk olmuştu. Yerlerde izler vardı onları takip etti. İzler çok kalabalıktı, eve doğru gidiyordu, tarlaya giriyordu, eğitim alanına gidiyordu ve ormana gidiyordu. Hepsinden önemli fazla ayak izleri ormanın dışında ovadan geliyordu. Borla gözlerinin kararttı ve ovada yürümeye başladı. Kadran izleri fark etmişti. Babasının olduğu yere doğru koştu onu ilk kez işi gücü bıraktığını görüyordu.  ‘’Baba ne oldu?’’ diye sordu. Borla ‘’Yaratıklar izlere bakınca keşif için gelmişler ve sayıları oldukça fazla. Ben onların takip edeceğim sen burada tuzakları kurmayı başla’’ dedi.

 

‘’Baba sayıları fazla ise bize neden saldırmıyorlar?’’ dedi.  Borla ‘’Beni oyalama evlat geri döndüğümde bunları konuşalım şayet geri dönmezsem dağlara kaç bir süre orada saklan sonra emanetlerimin peşine düş en son beni öldüğüm yerden al ait olduğum yere göm’’ dedi. Borla izleri takip etmeye başladı. Kadran bir süre onun gidişini izledi ve işe koyuldu.

 

 

Borla iki saat sonra geri dönmüştü izlerini atı ile değil yürüyerek takip etmişti. Oldukça hızlı davranmış dinlenmeden gidip gelmişti. Bulundukları yere uzakta değildi. O yokken Kadran birkaç tuzak hazırlamıştı. Akşam olduğunda birlikte yemeklerini yediler.  Kadran bir şey söylemedi ve yatağa doğru giderken Borla masanın üzerine haritayı serdi. ‘’Bu gece uyku olmayacak bizim yerimizi Kritealar bulmuşlar ve er ya da geç bütün kuvvetleri ile saldıracaklar sadece bizi değil. Civardaki bütün köylere saldıracaklar’’ dedi. Kadran masanın başına geldi. Borla

 

‘’Onlara baskın yapacağız sonra geri çekilip gelmelerini bekleyeceğiz. Hem senin eğitiminin ne kadar iyi alıp almadığını görmüş olacağım’’ dedi. Kadran ‘’Kaç kişiler baba?’’ diye sordu. Borla ‘’100 belki de daha fazla öldürmek için neye ihtiyaç duyuyorsan onu al.’’ Dedi.  Kadran almaya gitmeden Borla onu kolundan tuttu, haritayı gösterdi. ‘’Burada kalıyorlar ve burada bazıları buralarda da gördüm. Ormandakiler bize uzak açık alandan saldıracağız. Duruma göre bir yarma harekâtı yapabiliriz. Ormana ulaşabilirsek liderlerine ulaşabiliriz. Yeşil Kritea rastlamadım ama baskında ortaya çıktığı durumda geri döneceksin arkana bile bakmadan’’ dedi. Kadran

 

‘’Seni orada yalnız bırakmam baba’’ dedi. Borla ‘’Evlat onun seviyesini diğer Kritealar gibi tutma o çok farklı seviyede yaratık bu gece saldıracağız hazırlan ben ahıra gidiyorum.’’ Dedi ve dışarıya çıktı. Onu başka soru sormadı savaşma konusunda hevesli değildi fakat son derece ciddi idi.  Kadran kuşağını beline geçirdi kılıçlarını sırtına taktı. Kuşağına bıçaklarını yerleştirdi. Duvarda asılı olan ok sadağını ve okunu aldı.  Borla ahırdan atlarını çıkarmıştı o da ahırda olan ok sadağını ve yayını aldı. Kadran dışarıya çıkmıştı, onun atında bir den fazla sadak vardı. Kendisine sadece bir tane almıştı. İki kılıçlarını beline taktı.  Borla ‘’Hazır mısın evlat?’’ diye sordu. Kadran başıyla onayladı.

 

 

Gece yarısı yola çıktılar sabaha karşı saldıracaklardı. Borla ikinci kez onların yerini bulmakta zorlanmadı. Karanlık her iki taraf için avantaj ve dezavantaj içeriyordu. Karanlık Borla’nın işine gelirdi fakat dolunay buna belli ki izin vermeyecekti.  İkisi atlarından inmişti, uzaktan onları izliyorlardı. Borla ‘’Meydanda uyuyorlar fakat ormanın içinde de epey fazla uyuyan var.’’ Dedi. Kadran ‘’Planın nedir baba?’’ diye sordu.  Borla atının yularını ona teslim etti. ‘’Güvendiğin bir yere bağla bundan sonra atsız devam edeceğiz. ‘’ dedi. Biraz ilerledi, onu bekledi. Kadran atları tehlikeden uzak güvenli bir yere bağladı. Ovadaki otlar Kadran’ın beline kadar çıkıyordu. Borla çömeldi ve devam etti, onu takip ediyor o ne yaparsa onu yapıyordu.  Epeyce ilerlediler nihayet Kritealara görmüşlerdi. Otların içerisinde uyuyorlardı. Borla belinde küçük bıçağı eline aldığını gibi birisinin boğazını kesti ve ses çıkarmasın diye ağzını tuttu.  Etrafta birbirine yakın olmamakla birlikte Kritealar yerlerde uyuyordu. İkisi ayrılarak Kriteları öldürmeye başlamışlardı.

Borla ilerledikçe daha hızlı davranıyordu, Kadran onu otların arasında göremiyordu ama bıçak seslerini duyuyordu.  Ses giderek uzaklaşıyordu ve bir süre sesi duymaz oldu. Onun yeterince uzakta olduğunu düşünmüştü fakat o sırada ayağı bir Kritea’ya vurmuştu, o gözünü yeni açarken hemen bıçağını boğazına dayadı. Boynundan sıkıca tutup daha fazla kan akmasını ve daha sessiz ölmesini sağladı. Kendisine verilen görevi en iyi biçimde yerine getirmeye çalışıyordu, o ilerledikçe etraftaki Kriteaların sayısı artıyordu. Otların içinde artık birbirleri arasında mesafe bile kalmamış bazıları üs tüste uyuyorlardı. Ne kadar sessiz ilerlese de yaratıkların kendisini fark etmemesi düşünülemezdi. Hallerine baktıkça oldukça yorgun gözüküyorlardı. Bıçakla ilerlemesi mümkün gözükmüyordu, beline koyup kılıcını yavaşça çekti. Kılıcını batırmaya başladı ama bunu çömelerek yapması artık güçtü ve ayağa kalktı. Kılıç darbelerini indirirken farkında olmadığı bir şey vardı. Kritelar karşısında durmuşlardı. Yaptığının ses çıkarttığı bilse de karşısındakilerin uyanıp da ayağa kalktığına inanmıyordu.

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Yaşayan Efsane 58 Bölüm

Kelime Sayısı:748

58 Bölüm

 

Eski İntikam

 

Borla ona sadece on gümüş vermişti ve birazını yemeğe diğerini çocukların peşine düşmeye ayarlamıştı. Hancı gümüşü aldı. ‘’Arka sokakta kuyunun oralarda takılıyorlar tavsiye eskisinden birbirlerine daha bağlılar.’’  Dedi. Kadran yemeğini bitirdikten sonra dışarıya çıktı. Bahsettiği yere gitti ve dediğinin doğru olduğunu anlamıştı. Çocuklar kuyunun etrafında toplanmışlardı yine halka oyununu oynuyorlardı birkaçı ise hiçbir şey yapmadan bekliyordu.  Onu görünce birbirlerine baktılar bu köyden olmadığı belliydi uzun zamandır etraftan kendi yaşıtlarında çocuk görmüyorlardı.  Kadran çocukların sayısının artmış olduğunu gördü.

 

‘’Bende sizinle halka oynamak istiyorum’’ dedi. Çocuklar birbirlerine baktılar kuyunun yanındaki çocuk işareti ile elinde tuttuğu halkaları Kadran’a verdi. Ona tarif edecekti fakat durmasını işaret etti.  Kadran ve bir çocuk yan yana durdular. Çocuk elindeki halkaları atmaya başlamıştı. Kadran ‘’En son geldiğimde haksızlığa uğrayıp dayak yemiştim sizden ve üstelik size hediyeler vermiştim. Beni unutmadınız umarım’’ dedi.  Çocuklar birbirine baktı. Kadran eline aldığı halkaları yanındaki çocuğun kafasına vurarak indirdi. Çocuklar ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Elindeki halkalarla yakındakilerin kafasına fırlattı. Kalan birkaç halkayı eline geçirdi. Onları kullanarak üzerine gelen iki çocuğu yumruklayarak yere indirdi. Diğer çocuklar bıçaklarını çıkarmışlardı hatta bazılarında kısa kılıçta vardı.

 

‘’İntikam için mi geldin?’’ diye birisi sordu.  Etrafını sarmaya çalışan üç çocuğun en yakın olanına yaklaştı ve bıçaklı saldırısından kurtulup çenesine halka ile vurdu. Dişleri dökülen çocuğun elinden bıçağı aldı. Onun boynundan tuttu ve bıçağı omzunun üstünden sokup çıkardı.  Diğer ikisi bıçakları ile onların üzerine yürüdüler Kadran kayarak ayalarından geçip ikisinin ayağını kesti. Kadran elindeki bıçağı sıkıca tuttu etrafının kısa sürede sarılacağını biliyordu, arkasına döndüğü gibi geldiği yere koşmaya başladı. Çocuklar onun peşindeydi.  Ara sokaklara hızlı daldı ve sürekli sokak değiştirdi. Çocuklar sokakları iyi bilirdi etrafından dolaştılar ve ana caddeye çıkan her yeri kapattılar onu kapana kıstırdıkları an sokağın başlarını tuttular.

 

Şaşırmışlardı onu kıstırdıklarını düşünmüşlerdi fakat aradıkları Kadran ortalıkla yoktu. Onlardan daha iyi köyü bilmesine imkân yoktu peki nereye gitmişti? Sokakları iyice baktılar boş fıçıların içine bile baktılar. Ara sokaklardaki evleri penceresinden içerisini gözetlemeye bile çalışanlar oldu. Ortada yoktu. Çocukla sesli ve sinirli birbirlerine bakıyorlar ve bağırıyorlardı.  Çocuklar sokaklarda dolaşmaya başladılar. Kadran bir evin içerisinden aniden dışarıya çıktı ve anında iki çocuğun kafasını evin duvarına vurdurdu. Her birisi sert yumruk atarak yere yığdı o sırada çocuklardan bir tanesini onu fark etmişti. Oradan uzaklaşırken çocuklar peşine düştüler fakat köşeyi döndüklerinde ana caddeye çıkmışlardı.  Köyün etrafını sokakları ve caddeyi dolaştılar fakat ona ait iz bulamadılar gören bile yoktu. En sonunda birkaç çocuk Borla’yı arabaya bir şeyler koyarken görmüştü.

 

Borla yanına gelen çocukları fark etmişti. Elleri kılıçlarındaydı. Çocuklardan bir tanesi ‘’Oğlunuz nerede? Birçok çocuğu dövdü onu bizden saklayamazsınız yoksa bu köyden çıkamazsın’’ dedi.  Eşyaları arabaya tamamını koydu ve çocuklara gördü. ‘’Hayal görmeyin çocuklar’’ dedi ve karşılarına dikildi.  Çocukların onun boyunu daha yakından görmüş biraz ürkmüşlerdi o yaşlıydı saçlarının beyazlığı çocuklara güven veriyordu.  ‘’Ondan haberim yok’’ dedi. Çocuklar ona saldırmak istiyorlardı ama bir tanesi etrafındaki köylülere olanları bağırarak anlatıyordu. Köylüler etraflarında toplansa da hiçbir silahlı değildi.  Birkaç asker olayın ne olduğunu anlamak için gelmişti. Çocuklar onlara her şeyi anlatıyordu. Borla ise hiçbir hareketle bulunmuyor gözleri Kadran’ı aradı ama bulamadı. Başına tekrar belaya sarmıştı, bu sefer kendi üzerine atmıştı.  Birkaç köylü ve asker Borla’nın etrafı sarmıştı elleri kılıçlarındaydı. Borla yüzünü onlara döndü sırtını arabaya verdi, etrafı tamamen sarılmıştı ve kaçacak yeri yoktu. Borla

 

‘’Birkaç çocuk dayak yedi diye benim etrafımda toplandınız benim evladım dayak yediğinde bu köyü yok etmem mi gerekiyordu?’’ diye sordu. Her kes birbirine baktı. Borla atına geçmek istedi ‘’Şimdi atıma binip burayı terk edeceğim isterseniz beni durdurmaya çalışın isterseniz etrafımı açın!’’ dedi.  Atına binmeye çalışında önünde durdular ve kolundan tuttular.  Borla kolunun tutan adamı başından yakalayıp geriye attı ve belindeki kılıcını çekti.

‘’Ölmek mi istiyorsunuz gelin hadi? Sizin hiç eşiniz ve çocuğunuz yok mu? Hani akşam olduğunda eve dönmek isteyen erkekler yok mu? Savaşırsak geriye sizden hiçbir şey kalmayacak yaşına ve yaşınıza bakmayın hepinizin toplam yaşından belki 100 kat daha fazla insan öldürmüşüm. Hadi ne duruyorsunuz? Savurun kılıçlarınızı ve ölün’’ dedi. Karşısında duran olmadığını görünce atına atladı. Sözlerin ne kadar etkili olduğunu anlamıştı. En önemlisi korkusuzluğunu karşısındakilere iyi hissettirmişti. İnsanların bakışları arasında köyü terk ederken peşinden gelmeyeceklerdi. Köyden ayrılalı çok zaman geçmeden Kadran ormanın içinden fırlayıp karşısına geçmişti. Borla yavaşlayamayacağı anlayınca kenara çekildi ve arabaya atladı.  Kadran

 

‘’Dediğini yaptım ve kimseyi öldürmedim’’ diye söze başladı. Borla ‘’Herkesi peşimize taktın bir sonraki kış gelmeden başka köye gitmemiz gerekecek veya evlat bundan başka gidecek köy yok yakınlarda. İki yıl dişimizi sıkacağız’’ dedi. Kadran ‘’Neden?’’ diye sordu. Borla arkayı işaret etti. Etrafına iyi bak sesleri iyi dinle takip edilmediğimizden emin ol’’ dedi. Kadran onun dediklerini yaparken o ise daha da hızlandı.

 

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Yaşayan Efsane 57 Bölüm

Kelime Sayısı:848

57 Bölüm

 

Kış Günü Avcılık

 

Kış bastırmıştı fakat henüz kar yağmamıştı.  Borla ve Kadran yollara düşmüşler dağlara tırmanmışlardı. Dar yamaçları atları ile güçlükte geçip ağaçlık arazide atlarını ağaçlara bağlamışlardı. İkisi de atlarının üzerine sırtlarında taşıdıkları sandıktan battaniye çıkartıp örtmüşlerdi.  Borla önden gidiyordu, Kadran onu takip ediyordu. Kılıçları, bıçakları ve yayları vardı.  Ağaçlarının arasından yürümeye devam ettiklerinde açık araziye taşlık bölgeye ulaşmışlardı. Borla aşağıya eğildi Kadran hemen onun yaptığını yaptı. Çömelerek ilerlediler kar yağışı başlamıştı. Aşağı kısımların tersine yukarılarda az kar kaplıydı daha yukarılar ile kar ile dolu olduğunu görebiliyorlardı. Tepeden aşağıya bakıyorlardı. Ufak geniş alanda beş ayı vardı. Birisi büyük diğerleri küçüktü. Borla

‘’Kış uykusuna yatmamış ayılar belli ki istedikleri halen bulabiliyorlar fırsat bu fırsat büyük ayı senin diğer ayılar benim’’ dedi. Kadran Borla’nın yüzüne baktı, çok uzun sürmemişti o çoktan harekete geçip yanından ayrılmıştı. Kadran ne söyleyecek olsa da Borla rüzgârın uğultusundan Borla duymayacaktı.  Kadran’a çömelerek aşağıya inmeye başlamıştı.  Borla bağırarak ayıların peşine koşmaya başlamıştı, yavru ayılar ondan kaçarken büyük ayı ise farklı yöne kaçıyordu. Kadran ona sinsice yaklaşamazdı artık. Koşmaya başladı ve bir anda durdu. Okunu çıkartıp yayını gerdi ve fazla beklemeden okunu fırlattı. Ok ayının arkasına saplanmıştı fakat ayının hızını engelleyememişti.

Aradaki mesafenin açılmasına izin veremezdi var gücü ile koşmalıydı. Etrafta birçok irili ufaklı taş vardı, yere bastığı zaman dikkat etmek zorundaydı. Ayı bir Kemer’in altından geçmeye çalışırken Kadran durdu ve nişan alıp okunu fırlattı. Ok kemerin üzerindeki kar kütlesine çarptığında kar kütlesi yolu kapatmıştı.  Ayı oradan gidemeyeceğini anlayınca başka yöne koşmaya karar verdi. Kadran yeniden okunu çıkartı ve nişan alıp fırlattı. Ok bu sefer sırtına saplanmıştı. Ayı yavaşlamıştı fakat vücuduna isabet eden oklar yüzünden değildi.  Soğuk onu yavaşlatıyordu. Kadran peşinden gidiyordu ayı bağırıyordu. İyice yavaşladı ve arkasına döndü, Kadran’a kükredi. Olduğu yerde kaldı ve hareket etmedi. Ayı onun üzerine doğru gelmeye başladı fakat hiç hareket etmediğini görünce geriye dönmek istedi. Kadran hızlıca okunu alıp ayının kafasına nişan attı. Ayı hızlıca ona doğru geliyordu başına ok yemesine rağmen Kadran iki kılıcını da çekti.

Ayının gelmesini bekledi o iyice yaklaştığında yuvarlanıp ondan kurtuldu, hemen ayağa kalktı ve kılıç darbelerini onun sırtına indirdi. Saniyeler içerisinde birkaç derin kesip atmıştı. Ayı ona doğru yavaşça döndü ve yere yığıldı.  Kadran başına geldi, öldüğünden emin olmak için birkaç kılıç darbesini başına indirmeyi unutmadı.

 

 

Kadran onun derisini yüzmeye devam ettiği sırada Borla yavrulardan bir tanesinin derisini yüzmüş diğer ikisini ise sırtlamış getiriyordu. Kadran dört tane yavrunun peşine gittiğini dönmüştü fakat elinde üç adet vardı. Borla ‘’Bir tanesi gitmesine izin verdim. Onların da bizim gibi çoğalmalarına ihtiyarı var. Diğerlerini ise öldürdüm. Bakıyorum sende başarmışsın’’ dedi ve O da Kadran’a yardım etmeye başladı.  Soğukta derilerini yüzüp bir parça et aldılar artık geri dönme vaktiydi. Bedenleri çabucak üşüyebilirdi rüzgâr şiddetini arttırıyordu. Kadran atın üzerinde sürekli hareket halindeydi.  Yamaçlara çıktılar, dar yolları geçtiler. Saatlerce at sürdüler ve sonunda evleri çok uzakta değildi.  Borla ondan önce ilerliyordu.

‘’Bu yılı iyi tamamladık ama bundan sonraki yıllar daha zor ve çetrefilli geçecek’’ dedi.

 

 

5 Yıl Aradan Sonra

 

Uzun zaman sonra Borla tekrar Kadran ile köye gitmeye vermişti. Aradan geçen zamanda Borla tek başına gitmiş olsa da Kadran’ı hiçbir zaman götürmemişti. Bu sefer at arabası kullanarak gideceklerdi. Bir kış öncesi yeniden köye gidiyorlardı. Kadran gideceğini duyduğunda bir tepki vermemişti, çağrıldığında nereye sorusundan başka soru sormamıştı. İkisi kısa sabah hazırlıklara başladılar öğlen olmadan bütün hazırlıkları bitirmişlerdi.  Her zamanki gibi hazırlanmıştı. Kadran köye gideceklerini biliyordu fakat en son gittiği köye mi gideceğini bilmiyordu.

 

 

İkisi de bu sefer daha hızlı köye ulaşmışlardı. Dönüşümlü olarak at kullanmışlardı. Beş yıl önceki Kadran’dan çok fazla esintiler kalmamıştı.  Eğitimler, görevler, talimler şiddetli kış ve bahçe işleri onu değiştirmişti.  ‘’Beni neden yanına aldın?’’ diye sordu. Eskisi kadar soru sormasa da bu alışkanlığı bırakmayacağını düşünüyordu. Kadran ondan yanıt beklemiyordu fakat sormayı da ihmal etmemişti. Borla soruyu cevapsız bıraktı. Yol boyunca tek sorusuna da yanıt alamamak onu sinirlendirmemişti.  Köyün içine ilerlediklerinde Borla ‘’Git gez dolaş ama belaya bulaşma’’ dedi. Kadran araba durmadan arabadan atlayacaktı fakat Borla onun kolunu tuttu.

 

‘’Kılıcını, bıçağını bana bırak ok ve yayını da alayım’’ dedi.  Kadran ‘’Neden?’’ diye sordu. Borla ‘’Beş yıl önce kılıcın olmasına rağmen yumruklarını kullandın şimdi ise yumrukların güçlü olmasına rağmen kılıcını mı kullanacaksın evlat? Kimseyi öldürmeyeceksin’’ dedi. Kadran sadece baktı Borla’nın dediklerini yaptı silahlarını bıraktı ve ona bir şey söylemeden arabadan atladı. ‘’Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz baba!’’ dedi. Çok sesli söylemese de Borla dediklerini duymuştu. Kadran onun yanından ayrıldıktan sonra köyün ana caddesinin değişmemişti ama köy eskisinden daha büyüktü.  Kadran önce salona girdi ona bakmışlardı fakat kaldıkları yerden devam ettiler. Hancı ‘’Sorun istemiyorum’’ dedi. Kadran başını kaldırıp baktı ‘’Sadece yemek’’ dedi ve üç gümüşü kesesinden çıkartıp tezgâhın üzerine koydu. Hancı arkada çalışanlara seslendi. Yemek dakika geçmeden gelmişti.  ‘’Seni tanıyorum sen şu yaşlı adamla birlikte yıllar önce gelmiştin’’ dedi. Kadran

 

‘’Unutmamışsın’’ dedi. Hancı ‘’Burası küçük yer senin gibiler kolay kolay unutulmaz’’ dedi. Kadran kolunu tezgâhın üzerine koydu başını geriye çevirip içerdekilere göz gezdirirken ‘’Bende unutulmaz anı bırakacağım’’ dedi. Önündeki yemeğin kokusu burnundan ciğerlerine dolarken tekrar önüne dönüp yemeği yemeğe başladı.  ‘’Beş yıl önce bana ne yaptıklarını da biliyorsun değil mi?’’ diye sordu. Hancı onun yanından ayrılmaya niyetliydi fakat Kadran iki gümüş daha uzattı. Gümüşlerini hızlı harcıyordu.

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Yaşayan Efsane 56 Bölüm

Kelime Sayısı:747

 

56 Bölüm

 

Ev yolu

 

Borla yanına alması gereken birçok eşyayı almıştı. Geri dönüş yolunda ikinci at almış ve yanına da eşek almıştı. Kadran kendisinin artık atının olmasına sevinmişti. Dönüş yolu hızlı olmayacaktı, eşeğe epey yük koydukları gibi atlarda dolu sayılırlardı.  Kadran ‘’Çocuklar hepsini yemişlerdir. Zehirli miydi? Bende yedim’’ dedi. Borla sesli güldü. ‘’İşte bu yüzden zehir koymadım. Bir sonraki gelişimizde tekrar onların yanına git ne yapman gerektiğini bu kış düşünürsün’’ dedi. Kadran

‘’Daha ne zaman görebilirim ki kış atlatacak isek’’ diye sordu. Borla onun sorusuna yanıt vermedi. Yol boyunca Kadran ona daha fazla soru sormadı. Bazen aklına takıldığı şeyler içi içini yiyordu fakat Borla’nın cevap vermeyeceğini bildiği için soru sormuyordu. Onun bu halini anlamamak mümkün değildi. Yolculuk sırasında bir ara Borla ona bir şeyler söylemek istese de boş verdi.

 

 

Eve dönüş uzun sürse de varmışlardı gelirken bir sorunla karşılaşmamışlar eşyaları çabucak yerleştirmişlerdi. Bir veya iki kez daha tarladan ürün toplayacaklardı kış gelmeden. Kadran kendini iyi hissediyordu, yaralarının tamamen iyileşmişti. Uzun bir aradan sonra ilk kez yarasız olarak talim yapmaya başlamıştı. Borla karşısına geçmişti tahta kılıcını çekmişti. Kadran ona karşı saldırı odaklı olduğundan onunla ancak iki kılıçla mücadele ettiğinde saldırabiliyordu. Borla tek hamlede onu yüzlerce kez yenmişti. O ise birkaç kez savuşturma yapabiliyorsa kendini başarılı sayıyordu. Kadran kılıçları ile saldırdı. Borla geriye çekildi. Kılıcı savurdu Borla onu durdurdu ve geriye ittirdi. Kadran yere düştü Borla kılıcını onu yerde saldırmaya kalktı, Kadran olduğu yerden yuvarlandı o saldırıdan kurtulmuştu. Kadran ayağa kalkamadan Borla kılıcını savurdu, Kalkmadan kılıcı ile kendisini savurdu.  Kadran ayağa kalkmaya fırsat vermedi. Borla son kez kılıcını savurduğunda iki kılıcını da kaybetmişti.

Borla onu kolundan tutup ayağa kaldırdı. Kadran yerden kılıçlarını aldı. İkisi tekrar yerini aldı. Borla saldırıya geçti, Kadran onu kılıcı ile durdurdu, diğeri ile saldırdı. Borla geriye çekildi. Kadran beklemeden bir kılıcını üsten bir kılıcını alttan saldırıya geçti. Borla ilk saldırıyı kılıcı ile durdurmuştu. Kadran bu durdurma yüzünden ikinci saldırısı tam hızla yapamamıştı.  Kadran geri adım atıp yeniden saldırdı kılıçlarını ters istikamette saldırıya geçti fakat Borla yanından öylece geçip gitti. Borla onun arkadan ayağına basıp diz çökmesine sebep olmuştu. Tahta kılıcı boğazına geçirdi. Borla Kadranı sırtından tutup kaldırdı. Aralarında mesafe açıldı Borla uzağa doğru yürümeye başladı, yeterince mesafe açılınca

‘’Uzaktan saldırma deneyeceksin koşarak gel ve en güçlü saldırını yap’’ dedi. Kadran ona koşarak ilerledi. Borla onun gelmesini bekledi. Kadran ona çok yaklaştı ve kılıcıyla vurabilecek ana kadar bekledi. Borla kılıcını bile kaldırmamıştı. Kadran kılıcı onun başından aşağıya indirmeye çalıştığında Borla onu bileğinden yakalayıp kılıcı ile göğsünü kesti. Kadran öylece kaldı.  Borla

‘’Uzak mesafede hızını yakın mesafe de manevra kabiliyetini arttırman gerek sonrasında ise benim gibi karanlık gücü öğreteceğim’’ dedi. Kadran heyecanlanmıştı. Borla ‘’Kaldığımız yerden devam’’ dedi.

 

 

Kış yaklaştığı için artık işleri azalıyordu. Tarlalarından son ürünleri toplamışlardı geriye sadece hayvanlarla ilgilenmek kalıyordu.  Kadran masaya oturmuş eline bıçağını almış diğer elinin parmaklarını açarak bıçağı parmaklarının arasından gezdiriyordu. Çok yavaş olmasa da olduğundan yavaş hareket ettirip parmağının kesilmesinden korkuyordu. Kesilen parmağın yerine gelmeyeceğini iyi biliyordu.  Borla kılıcını çekerek onun yanına doğru yürüyordu. Kadran bıçağını beline koydu. Masanın üzerinden atlayıp iki kılıcını çekti ve saldırmak için koştu. Borla bir anda yanında belirmiş ona omuz atarak düşürmüştü. Kadran yere düşen kılıcını alamadan Borla onun koluna bastı. ‘’Henüz yeterince güçlenmedin ama hayatta kalmayı başarır ve eğitimini tamamlayabilirsin benim gibi yenilmez olursun’’ dedi. Borla onun koluna basmayı bitirdi. Kadran ayağa kalktı kolunu tuttu kılıçlarını beline koydu.

‘’Ne kadar sürecek bu eğitim?’’  Diye sordu. Borla ‘’14 yıl hayatta kalabilirsen tamamlamış olacaksın. Bugüne kadar kimseyi bu kadar eğitmedim. Eğittiğim kişilerin hepsinin eğitimini tamamlayamadı. Eğer tamamlamış olsalardı bugün farklı bir dünyada yaşamış olacaktın. ‘’ dedi.

 

 

Akşam olduğunda eve çekilmişlerdi hava serin ve rüzgarlıydı evde yemeklerini karşılıklı olarak yiyorlardı. Kadran aklında her zaman soruları vardı. ‘’Neden eğitimlerini tamamlamadılar?’’ diye sordu.  Borla yemeğini bitirdi ‘’Benim düşmanlarım ormanda gördüğün ağaçlardan fazla idi. Senin ölmeni isteyen Krimor’un askerleri idi. Benim ölmemi isteyen dünyanın ta kendisiydi. ‘’ diye cevap verdi. Kadran daha fazla soru sormadı yorulmuştu onu bu kadar bile konuşturmak çoğu zaman kolay olmuyordu. Bir sonraki sorusunun kesinlikle cevapsız kalacağını bildiğinden üstelemedi, ondan izin isteyip yatağına gitti. Borla ise yemek bittikten sonra şöminenin başına geçti.  Kulaklarında kılıç sesleri yankılanıyordu. Şöminenin başına koyduğu kılıcına baktı. Savaş yaklaşıyordu bu sefer hayatta kalabilecek miydi? Yoksa kendi hikayesinin sonuna doğru mu yaklaşıyordu.  Kendi devrinin nasıl biteceğini merak ediyordu.  Onun zamanından fazla kişi kalmamıştı.

Dünya giderek değişiyordu, kötülük azalıyordu. O yok olmaktan kurtarmıştı yeniden yüceltmişti fakat kötülük yeniden gücünü yitirmişti. İmparatorun zamanındaki gibi yok olmaya yüz tutmamıştı henüz ama kötüler yeniden birlik olmaz ise iyilik bu sefer onu yok edecek gibi gözüküyordu.

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Yaşayan Efsane 55 Bölüm

Kelime Sayısı:868

55 Bölüm

 

Halkalar 2

 

Kadran ne olduğunu anlamadan yakasından çocuk tuttu, tekrar yumruk attı ve kendini ikinci kez yerde buldu. ‘’Hile yaptın ayakların ilerideydi.’’ Diye bağırdı. Kadran ‘’Hile yapsaydım oyunun sonunu beklemeden söylerdin, kaybettin sadece kabullen’’ dedi. Çocuk daha çok sinirlenmişti onu tekrar yerden kaldırdı bir tane da geçirdi yüzüne. Kadran’ın kafasına basmak istedi fakat onu ayağından yakaladığı gibi başının üstüne doğru çekti, çocuk dengesini kaybetti. Kadran ayağa kalkar kalmaz yere düşen çocuğun karnına tekmeler atmaya başladı o sırada diğer çocuklar harekete geçmişti. Birisi belinden tutup onu yere yatırdı. Kadran onun yüzüne dirsek atarak ondan kurtulmayı başarmıştı. Ayağa kalkamadan diğer çocuklar etrafını çevrelemiş ve tekmeler atmaya başlamıştı. Yüzünü ve kafasını elleri ile korumaya çalışıp ayaklarını karnına kadar çekti, artık onlara karşı koyamazdı.

Çocukların onu ayağa kalkmasını istemediğini biliyordu tekmeler yemeğe başlamıştı, çok geçmeden bedeninin artık dayanamayacağını biliyordu kendisini istemsizce salmak zorunda kaldı. Çocuklar bir süre daha tekmeledi, onun tepki vermediğini anlayınca bıraktılar. Ölmesinden korkmuyorlardı yine de ölmesini istemedikleri belli idi. Çocuklar oradan koşarak uzaklaşıp her biri farklı yöne gitti.

 

Ne kadar yerde yattığını bilmiyordu. Yüzünü kaldırdığında çamur olmuştu. Ağzına girmiş çamurları yere tükürdü. Ayağa kalkmak yerine sırtını yere verdi ve gökyüzüne bakmaya başladı.  Krimordaki günlerindeki gibi dayak yemişti tek farkı o zamanlar kendisini hiç savunamazdı ama şimdi kendisini savunmaya çalışması bile kendi adına bir ilerleme kaydettiğinin göstergesiydi. İçinde sinir yoktu veya intikam duygusu belirmemişti. Krimorda kaldığı zamanlar bu duygular onu hiçbir zaman terk etmezdi. Yattığı yerden doğruldu ağrıları vardı ama kırılan kemiğini olmadığını farkına varmıştı. Ayağa güçlükle kalktı, topallıyordu ve bir kolunu hiç kullanamıyordu. Tek kolunu evlere dokunarak ilerlemeye başladı. Büyük caddeye çıkmak için yoluna devam etti. Borla’nın nerede olduğunu bilmiyordu.  Hana gidecekti. Ana caddeye çıktığında nerede olduğunu düşünüyordu. Köy kendi köyünden büyüktü ve iki han vardı. Dışarıdan çok büyük görünmüyordu hatta Krimorda kilere kıyasla ev bile kalabilirdi. Sokaklarda yürümekle güçlük çekiyordu elbisesi tamamen çamur olmuştu insanların dikkatli üzerine alıyordu fakat çocuk olmasından dolayı pek fazla tepki çekmiyordu.  Hanın önüne geldi merdivenleri çıktı ve kapıyı açtı. İçeriye girer girmez ‘’Buraya çocuklar giremez!’’ diye bağırmıştı hancı.  ‘’Babamı bekleyeceğim’’ dedi. Şurada dururum kimseye zararım olmaz’’ dedi. Hancı ‘’Bu pislikle burada duramazsın!’’ demişti. Kadran ‘’Bedeli neyse öderim’’ dedi. Hancı ona baktı ve sesli güldü.

‘’Haline bak çocuk gümüş sende ne arar çık dışarı’’ dedi. Kadran yanına gelmekte olan adamlara durmasını işaret etti ve hancının tezgâhının önüne gelerek cebinden çıkardığı bir gümüşü masaya koyup ileriye doğru sürdü. ‘’Yeterli mi? Oturmama bile gerek yok sadece bekleyeceğim’’ dedi. Hancı gümüşü aldı. ‘’Babanın buraya geleceğini nereden biliyorsun?’’ diye sordu. Kadran ‘’Burası küçük yer beni kolaylıkla bulacaktır’’ diye yanıt verdi.

 

 

Kadran ayakta durmaktan yorulmuştu ve her iki ayağında da ağrılar vardı. Kapı açılır açılmaz gözlerini kapıya dikiyordu.  Kapı bir kez daha açıldığında içeriye birkaç kişi girmişti hiç birisi Borla değildi. Gözlerini yere diktiği sırada karşısında birisinin durduğunu gördü. ‘’Evlat perişan haldesin’’ dedi. Kadran sesi tanımıştı. İkisi birlikte en yakın masaya oturdular. ‘’Dayak attın mı?’’ diye sordu. Yediği her halinden belli idi. Kadran ‘’Krimorda ki gibi değildi kendimi az da olsa savunabildim.’’ Dedi. Borla

‘’Bu iyi haber’’ dedi. Hancıyı çağırdı kulağına bir şeyler fısıldadı, hancı çok geçmeden birkaç tabak önlerine koymuştu. ‘’Ye evlat güçlenmelisin’’ dedi. Kadran ‘’Bana kızmadın mı? Dayak yedim yenildim.’’ Dedi.  Borla

‘’Sen ben gibi değilsin evlat yenilmeden yenemezsin üstelik yaşına göre öğrenmen gereken her şeyi bilseydin zaten dayak yesen bile onları benzetirdin.’’ Dedi. Borla önüne konan etten yemeğe başladı, Kadran da o yemeğe başladıktan sonra ilk lokmasını ağzına attı. Borla ‘’Şimdi birlikte gidiyoruz ve bu çocuklara özel yemek yaptırıyoruz.’’ Dedi. Kadran sinirlenmişti.

‘’Neden? Beni dövdükleri için mi?’’ diye sordu. Borla ‘’Evlat intikam ne kadar basit olursa zevki o kadar az olur. Buraya ne de olsa gene geleceğiz dediklerimi harfiyen yap önce yaralarına baktıralım’’ dedi. Kadran ‘’Tamam’’ dedi. Bir sorusu daha vardı. ‘’Sen hiç hayatında yenilmedin mi?’’ diye sordu. Borla ‘’Bunu başka zaman konuşalım’’ dedi. Dışarıya doğru yürürken Borla hancı ile konuştu.  Kadran onu çok beklemeden Borla yanına gelmişti ve ona bir kese uzattı.

‘’Burası ufak yer evlat seni dövenleri bulabilirsin onlara bunu vermeden önce içini aç. Görsünler sonra gel buraya seni bekliyorum’’ dedi. Kadran

‘’Bunun içinde ne var?’’ diye sordu.  Borla ‘’Onlara güzel şekerler ve birkaç özel bir şey hazırlattım. Sana inanmazlar ise bir tanesini kendi ağzına at’’ dedi. Kadran

‘’Beni dövenlere böylemi davranmamı istiyorsun.’’ Dedi. Borla ‘’Planlarını hiçbir zaman basit tutmayacaksın çok derin planların olacaktı başkaları anlamasın mesela şu an benim ne yapmaya çalıştığımı anlamaman gibi’’ dedi. Kadran söylediklerinden bir şey anlamadı ama onun bir bildiği olduğunu düşünüp elindeki torbayı aldı.  Kadran onları çok geçmeden bulacağını umuyordu. Borla’da yarım kalan işlerini halletmek için handan ayrıldı.

 

 

Çocuk grubunu bulması zor olmamıştı, aynı tere toplanmasa da aynı çocuklar tekrar bir araya gelmişlerdi.  Çocuklar onun geldiğini görünce oyun oynamayı bırakmışlardı. Her ne kadar onu dövmüşte olsalar şimdiden hazırlardı. Etrafını çevirmişlerdi.  Kadran ‘’Size şeker getirdim.’’ Dedi. Onlara birkaç adım attı ve durdu. Torbanın içini açtı ve birkaç tane şekeri ağzına attı. Çocuklar o şekeri ağzına atında şüphelenmekten vazgeçmişlerdi.  Çocuklardan bir tanesini ona yakınlaştı ve elini şeker dolu torbaya attı. Diğerleri de yanına geldi. Kadran ‘’Kötü başlangıç yaptık’’ dedi. O sırada Kadran torbayı bir çocuğu eline tutuşturdu birkaç şekerde kendisi alıp ağzına attı. Hiçbir şey söylemeden arkasına dönüp oradan uzaklaştı. Peşine düşen olmamıştı. Kadran’ın köyde işi bitmişti Borla’da köyde işini bitirdikten sonra artık evlerine dönebilirlerdi.

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Yaşayan Efsane 54 Bölüm

Kelime Sayısı:860

54 Bölüm

 

Halkalar

 

Kadran ile Borla’nın yolları ayrılmıştı. Borla gerekli olan ihtiyaçların peşine düşerken çocuğu serbest bırakmıştı, eline verdiği kese ile biraz çocukça şeyler yapmasına izin verecekti. Sıkı eğitiminin bugünü onu istediğini yapmasına vermişti.  Kadran ilk olarak kendini bir şeyler satıl alabileceğini dükkâna girdi. Dükkânda epey eşya vardı. İçinde birçok farklı malzeme bulunan bir yerdi. Adam o içeriye girdiğinde pek umursamamıştı fakat dikkatlerini yine de onun üzerinden ayırmayı düşünmüyordu.  Başka birkaç müşteri daha vardı. Kadran kısa sürede bütün dükkânı dolaştığı istediklerini bulamayınca dükkân sahibinin karşısına dikildi.

‘’Yemiş istiyorum ve küçük kâse kağıdına bundin istiyorum. ‘’ dedi. ‘’Gümüş çocuk? O olmadan bunları alamazsın’’ dedi. Kadran ‘’Ne kadar?’’ diye sordu. ‘’İki gümüş’’ diye yanıtladı adam. Kadran kesenin içerisinden iki gümüş çıkartıp adama uzattı. Etrafındakiler ve dükkân sahibi çocuğa bakmıştı. Kese büyük değildi ama bir çocuğun elinde olmasından fazla gümüş tutuyordu. Adam gümüşleri alır almaz çocuğun istediğini yerine getirdi.  Kadran istediklerini alır almaz oradan çıktı, onların bakışları hoşuna gitmemişti.  Biraz ilerledi ve arka sokakların bir tanesinde durup fıçıların arkasına saklandı. Arkasında gelen olup olmadığını kontrol ediyordu.  Onu takip eden olmadığını anlayınca aldıklarını yemeğe başladı sokağın sonundan başka yere çıkış yerini değiştirdi. O sırada çocuk sesleri duymuştu, seslerin geldiği yöne doğru yürüdü. Arkada evlerin ortasında çocuklar birbirleri ile oyun oynuyorlardı.

Ellerindeki halkaları çubukların içine atmaya çalışıyorlardı. Kadran onları uzaktan izledi. Çok geçmeden onların yanına geldi, çocuklar onu fark etmişti fakat umursadıklarını düşünmüyordu. Kadran ‘’Bende oynayabilir miyim?’’ diye sordu. Çocuklar onun bu köyden olmadığını anlamaları zor değildi. Bu küçük yerde bütün çocuklar birbirlerini iyi tanımasa da bile görmüşlükleri vardı. Aralarından bir tanesi

‘’Sen bu oyunu bilir misin?’’ diye sordu. Kadran ‘’Hayır bilmem ama o halkaları çubukların içine atmaya çalışıyorsanız ben atabilirim’’ dedi. Çocuklar birbirlerine baktılar onun kendi oyunlarına katılmakta sakınca görmediler. Çocuklardan bir tanesi Kadran’ın yanına geldi. Aralarından bir tanesi ‘’Öyle ise yeni oyuna başlıyoruz!’’ demişti. Bazı çocuklar bundan hoşlanmasa da kabul ettiler. Kadran’ın yanına gelen çocuk.

‘’Ufak bir turnuva gibi düşün herkes birbirleri mücadele edecek en fazla halkaya atan kazanır. Şu çubukları görüyor musun?’’ diye sordu. Kadran başını salladı. Çocuk devam etti. ‘’Bir tanesi ileride bir tanesi geride. Herkesin sekiz halka hakkı var. Bir çubuğa en fazla dört tanesini atabilirsin. Her iki çubuğa en fazla atan kazanır. Eğer her iki çocukta aynı atarsa bütün halkalar toplanır ve birinden biri atamayana kadar devam eder. İkisi de aynı anda atamazsa oyun devam eder. Birisi atıp diğeri atamaz ise atan kazanmış olur. Anladın mı?’’ diye sordu. Kadran ‘’Anladım.’’ Diye yanıtladı. Çocuk ‘’Başlayalım o halde’’ dedi ve onun yanından ayrıldı. Yeni gelen çocuğa kuralları anlattığını diğer çocuklar duyabilecek sesle söyledi.  Çocuklar birbirleri arasında tekerleme söyleyerek kiminle karşılaşacaklarını seçtiler. Üçüncü müsabaka Kadran’ın olduğu müsabaka idi.

O çocukları iyi izliyordu, onların nasıl attıklarına ve atamadıklarına dikkatli bakıyordu. Elinin ayarının olması önemliydi İlk iki mücadele çok çabuk bitmişti. Kazananlar ile kaybedenlerin yeri ayrılmıştı. Sıra Kadran’a geldiğinde heyecanlanmayan yoktu. Çocuklar kendi aralarında kimin ne kadar iyi olduğu veya kötü olduğunu az çok biliyordu ara sıra sürpriz yapanlar olsa da herkesin seviyesi belli idi.  İlk Kadran’ın rakibi atmaya başlamıştı. Bir elinde sekiz halka vardı. Öyle olması gerekliydi. Önce yakına veya uzağa atmak tamamen oyuncuya bağlıydı genelde herkes ilk yakını tercih ediyordu. Çocuk atmaya başlamadan önce onun ayaklarına bakanlar vardı. Kendi çizdikleri çizgiyi ayakları geçerce mücadele kaybetmiş sayılıyordu.  Sonradan öğrendiği kurala göre atmaya başladığında bekleme şansı en fazla üç saniyeydi. Atmaya başlar başlamaz son halkaya kadar beklemeden atmak zorundaydı. Çocuk atmaya başladı. Önce yakında kilere atıyordu.

Dört atışta hepsini çubuğa isabet ettirdi. Beşinci atış uzağa olacaktı ilk atışı attı fakat ardından gelenlerin ilki yakına sonraki uzağa düştü. Son atışı da atamadı. Sekiz de beş yapmıştı. Sıra Kadran’a gelmişti, yeni çocuktan iyi ve kötü herkes bir beklenti içerisindeydi. Kadran ilk olarak uzağa atmayı deneyecekti. Halkaları birbiri ardında atmaya başladı. Hiç beklemeden dört halkayı da gönderdi. Üçü çubuğun içerisine girmişti birisi çubuğa çarpıp dışarıya düşmüştü. Yakına atmaya başladı. Yine dört halkayı arka arkaya attı ilk ikisini isabet ettirememiş ama son ikisini isabet ettirip kazanmıştı. Kaybeden çocuk üzülmüştü diğerleri ise çocuğu yeneceğini hiç tahmin etmemişti.

İkinci müsabakalarda Kadran diğer çocuklara daha çok dikkat kesilmişti herkes en az üç ile altı tane atmayı başarıyordu. Mücadeleler bitince tekrar tekerleme yolu ile ikinci rakipler seçilmeye başlamıştı. Kadran rakiplerinin hiçbirini tanımıyordu. İkinci rakibi onun önce başlamasını istemişti. İkinci seferde ilk başta uzağa atmayı tercih etti. Dörtte dört yaparak bütün halkaları çubuğa geçirmişti. Yakındaki çubuğu ise sadece ilk halkayı isabet ettiremeyip diğerlerini isabet ettirip yedi puan toplamıştı. Diğer çocuk ilk iki halkayı kaçırınca daha devam etmenin manası olmadığını anlayıp çekildi.  ‘’İlk kez oynayan için bu başarı beklenmedik hepimizi şaşırttın hatta sana avans bile vermeyi düşünmüştük ama gerek olmadığını anladık’’ demişti yenilen çocuk. Diğer mücadele de bittiğinde geriye kalan son kişi ile oynayacaktı.

Son rakibi ilk atmak istediğini söylemişti. O da diğer çocuklar gibi yakın hedefi ilk seçti. İlk dördünü hiç kaçırmadan attı. İkincisi ise ilkini kaçırıp üçünü atmıştı. Sekizde yedi yapmıştı. Diğer çocuklar yüzü gülüyordu. Yedi tane atmak büyük başarıydı ve Kadran’dan böyle bir şey beklemiyorlardı. Halkaları eline aldı. Son seferinde de uzağa atmak istedi. Ardı ardına attığı dört halka hepsi çubuğun içerisindeydi. Yakındaki halkaya bekletmeden atmaya başladı. Peşi sıra attığı dört halkanın da hepsi çubuğun içerisine girmişti. Sekiz halkayı isabet ettiğim kazanmıştı. Kadran sevinmişti fakat yüzüne yediği yumruk ile yere düştü.

 

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | 1 Yorum

Yaşayan Efsane 53 Bölüm

Kelime Sayısı:757

53 Bölüm

 

Son Hazırlıklar

 

Son zamanlarda talim tamamen bitmişti. Borla ve Kadran evlerinin çatısını güçlendiriyorlardı. Evin içi iyice temizlenmiş yer tahtalar döşemişlerdi. Evin ocak kısmını ve dışarıdan bacayı genişletmişlerdi. Çatıyı iyice onarıp yenilemişlerdi.  Geriye sadece dışarıya kuracakları tuzaktan başka pek bir şey kalmamıştı. Günün sonunda dışarıda karşılıklı oturuyorlardı. ‘’Yakınlarda yerleşim yeri var’’ diyerek söze başlamıştı. Borla gözlerini Kadrana dikti, söyleyeceği ters bir kelime ile dayak atacağını biliyordu. Kadran bunun çok iyi farkındaydı.

‘’Seni takip etmedim zaten izini kaybettireceğini biliyordum. Ama getirdiklerinin hiçbirinin benim köyümde olmadığı da biliyorum.’’ Dedi ve devam etmek isterken Borla işareti ile onun sözünü kesti.  ‘’Kış öncesi hazırlıklar için sende geleceksin’’ dediğinde Kadran aniden ayağa kalktı. ‘’Yaşasın! Bakalım şehirliler nasıl’’ dedi. Borla

 

‘’Şehre değil köye’’ dediğinde Kadran mutluluğu biraz azalsa da sevinmeye devam ediyordu. Kadran ‘’Olsun yaşayan bir köy görmek bunca zaman sonra iyi gelecek’’ demişti.  Borla da masadan kalktı yapılacak işleri henüz bitmemişti. Kadran ‘’Ne zaman gideceğiz?’’ diye sordu cevap gelmeyince de başka işlerle meşgul olmak için onun yanından ayrıldı.

 

 

Gecenin bir saatinde Kadran dürtülerek uyandırıldı. Gözlerini tam olarak açamasa da bunu yapanın Borla olduğunu anlamak güç değildi. Ayağa kalkamadan ‘’Sabaha çok var’’ dedi.  Borla ‘’Hazırlan gidiyoruz’’ dedi. Kadran ‘’Bu vakitte nereye?’’ diye sordu. Cevap verilmediğini anlayınca yataktan kalktı. Borla ‘’Hazırlığını iyi yap’’ dedi. Kadran üzerini değiştirirken işittiği sözlerden sonra kılıcına baktı.  Borla evin dışına çıkmış ahıra doğru yürüyordu. Kadran dışarıya baktı fakat karanlıktan başka bir şey göremedi, fazla oyalanmadan üzerini değiştirdi kılıcını beline taktı. Hançerlerini aldı. Dışarıya çıktı, dışarısı soğuktu ve rüzgâr esiyordu. Borla atı dışarıya çıkartmıştı. Gereken her şeyi almış ve yanında taşıyamadıklarını atına yüklemişti.  Atının üzerine bindi elini Kadran’a uzattı.  Onu kaldırıp arkasına oturmasını sağladı. ‘’Tarnova’ya mı gidiyoruz?’’ diye sordu.  Borla atını sürmeye başladı. ‘’Hayır’’ diye cevap verdi. Kadran onun beline daha sıkı sarılmıştı. Atını hızlı kullanmaya başlamıştı.

‘’Dar yollardan geçeceğiz sıkı tutun’’ dedi. Kadran cevap vermedi onun arkasına daha çok yapışmıştı.

 

 

Ara sıra atını dinlendiriyor fakat çoğu zaman süratli kullanıyordu.  Gece yarısı yola çıkmaları Kadran’ın uykusunun gelmesine sebep olmuştu. Atın rüzgârı yüzüne çarptıkça uykusu açılıyordu fakat onun da dinlenmeye ihtiyacı olduğundan yavaşlayınca dalmaya başlıyor. Borla fark eder etmez dirseğini ona vurarak uyandırıyordu. Bir süre böyle devam ettirdi ama uzun süre devam ettiremeyeceğini iyi biliyordu. Yollarından ayrılıp atını yavaşlatıp durdurdu. At tamamen durduğunda Kadran attan aşağıya atladı. Borla yavaşça indi. Atını bir ağaca bağladı. ‘’Bir süre burada dinleneceğiz kendine iyi bir yer bul uyumaya çalış’’ dedi. Kadran kendine yer bulur bulmaz uykuya dalmıştı onun bu kadar hızlı uykuya dalmasına Borla sesli gülmüştü.  Borla neye ihtiyacı olduğu kâğıda yazmıştı gidiş ne kadar hızlı olacaksa da geliş bir o kadar yavaş olacaktı.

 

 

Borla onun yeterince dinlendirip tekrar yollara koyulmuştu.  Tahmin ettiğinden daha kısa sürede varmışlardı. Köy uzaktan görünse de Ormanın içinden sesler duymuştu. İzlendiğinin farkında idi yoluna devam etti. Çok geçmeden durdu önünde iki kişi belirmişti ve yanlardan gelenler vardı. Kadran ‘’Arkadan da geliyorlar’’ dedi. Borla ‘’Sakin ol elin kılıcında olsun’’ dedi. Kısa sürede etrafını on kadar kişi tarafından sarılmıştı. ‘’Bu taraftan gelen olmaz kimsiniz siz?’’ diye sordu. Borla

‘’Siz kimsiniz bizim yolumuzu kesiyorsunuz belli ki köylülerden değilsiniz sadece gelin boş boşuna vakit kaybetmeyelim’’ dedi. Adam ‘’Sizi kim gönderdi krallık mı?’’ diye sordu. Borla ‘’Hayır eğer krallık gönderseydi karşımızda duramayacağınızı biliyorsunuz’’ dedi.  Adam ‘’Bu köye girmenize izin veremeyiz’’ dedi. Borla

‘’Sizden izin isteyen yok istediğim yere girerim kılıçlarınızı çekerseniz atımdan inene kadar yaşama ve kaçma şansınız var. Aksi taktirde hepinizi uzuvlarınızı kopartarak acıyla öldürürüm. Tercih sizin’’ dedi. Adam biraz tırsmıştı ama geri adım atmak istemiyordu. İki kişilerdi neylerine güvenerek böyle demişti anlamaya çalışıyordu. Krallığa çalışıyor olabilirdi hatta gizli askerleri de olabilirdi. Hayatında ilk kez birisi bu kadar iddialı karşı koyuyordu. Borla

 

‘’Karar verin yaşamak mı ölmek mi?’’ diye sordu. Adam onun karşısından çekildi ve etrafındakiler ormanın içine karışıp uzaklaştılar.  ‘’Onların bu kadar korkup kaçacağını bilmezdim.’’ Dedi. Borla

‘’Elindeki kaybetmekten korkan normal insanlar. Krallık adamı olarak şüphelendiler. Krallığın adamı buralarda ölürse bizim gibi intikam almazlar köyü içindekiler birlikte toptan yakarlar sadece bir köyle de kalmazlar o yüzden korktular. ‘’ dedi. Kadran ‘’Ailelerini korumak için’’ dedi.  ‘’Bu köyü merak ediyorum Ezukhazef gibi mi?’’ diye sordu. Borla soruyu yanıtlamadı atına davrandı, köy çok uzakta değildi insan sesleri duyulmaya başlamıştı.  Ormanı geçtiğinde artık köy kendisini tek tük evlerle ve tarlalar göstermişti. Dar orman yolu bir anda genişlemişti köy geniş ovaya kurulmuştu, çevresi ormanla çevriliydi.  Borla onu dürttü, Kadran hızlıca attan atladı çok geçmeden Borla da indi. Atı ile yürümeye başladı. Onu yanına çağırdı. ‘’Gel al bakalım bunları’’ dedi. Kadran avucunu açtığında eline kese konmuştu. Gümüştü bu sevindi. Borla ‘’Dikkatli ol kendine bir şeyler al gez dolaş biraz gerektiğinde ben seni bulurum. ‘’ dedi.

 

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Yaşayan Efsane 52 Bölüm

Kelime Sayısı:715

52 Bölüm

 

Ahır ve Hayvanlar

 

O akşam Borla gelmedi, takip eden gece yarısı ve hatta sabah bile geri dönmedi. Kadran sabah erken kalktı uyumak istiyordu fakat Borla’nın ortalıklarda olmayışı ile bu küçük yerleşim yerinde o olmadan işleri yürütmek zorundaydı. Tarla ile ilgilendi olmuş olan sebzeleri topladı.  Kendini yormayacak ve yaralarını açmayacak hafif kılıç talimi yaptı halen tırmanmıyordu. Ahırın bugün bitmesi gerektiğini Borla söylemişti o yoktu mecburen kendisi bitirmeliydi. Borla nasıl yaptı ise onun gibi yapmalıydı. Ağaçların hepsi hazırdı. Onun nasıl yaptığına bakarak ve hatırlayarak acele etmeden tahtaları birleştirmeye başladı. Onları birbirine çakmaya başladı. Onun kadar hızlı ve tecrübeli değildi fakat işine son derece dikkat ediyordu. İşin sonunda azar işitip dayak yememek istiyordu. Bu durum en az onu birkaç gün yatakta tutardı. Sonunda öğlene doğru bir tarafını bitirebilmişti. Çok yorulmuştu biraz dinlenmek için masaya oturdu kafasını masaya koydu ve daldı.

Hızlıca uyandı gerektiğinden fazlaca uyuduğunu düşünüyordu. Apar topar kalktı gece mi gündüz mü? Olduğunu anlaması için birkaç saniye geçmişti. Kafası allak bullaktı neyse ki akşama kadar uyumamıştı ama ikindi vakti olmuştu ve akşama çok da fazla vakti yoktu. Hemen ahırın olduğu tarafa yöneldiğinde Borla ahırın orada sandalyesine oturmuş ona bakıyordu. Kadran arkasındaki ahıra baktı.  Tamamlanmış üstelik Borla’ya dinlenme süresi kalmıştı. Ne kadar uyuduğu tam olarak bilemese de onun bu kadar zaman içerisinde işleri tamamlaması garipsemişti. Yaşına göre çok hızlı bitirmişti.

‘’Bugün bitmesi gerektiğini söylemiştim’’ dedi. Kadran ‘’Bende bir tarafını bitirdim’’ dedi. Borla ‘’Gördüm bana benzetmeye çalışmışsın fena sayılmaz hatta acemiye göre çok iyi. İçeriye bir bak’’ dedi. Kadran Borla’yı geçip ahırın içine girdi atı bir tarafa bağlamıştı. Koyunun yanına koçta gelmişti. İçerisi tam bitmemişti. Onları da bağlamıştı. Borla ahırın içine girdi. Kadran’ın omzuna dokundu. ‘’Yarın sabah kalktığında tarla işini bitirdikten sonra ot topla epey topla. Burada birkaç günlük daha işimiz var’’ dedi. Borla cümlesini yarıda kesmişti Kadran devamını sormak istese de Borla’yı orayı çoktan terk etmişti.

Sıradan bir askerden çok farklı yetiştiriliyordu tam olduğunu hala anlayabilmiş değildi. Onun öngörülerini anlayabilme şansı yoktu.

 

 

Gecenin bir vakti, Borla’nın evi terk ettiğini fark etmişti fakat peşine düşmedi, o uyumaya devam etti. Çok yorulmuştu onun peşine düşse bile izini kaybettireceğini adı gibi biliyordu.  Her sabah olduğunda rutin işlerini yaptı sonra da kendisine açık alanda otlakları olan bir yer buldu. Güneş tepeye çıkmadan otları kesmeye başladı. Yanına iki şelek almıştı yeteceğini düşünüyordu. Bu otları büyük ihtimalle ahırda kullanılacağını tahmin ediyordu.  Güneş yakıyordu yazın sonlarına gelindiği şu zamanlarda güneş tam gücünü kaybetmemişti.  İlk şeleği kısa sürede doldurmuştu. İkinci şelek için yerini değiştirdi ve biraz daha ilerledi. Yeterince otlak bulduğunda durup iş tutmaya başlamıştı. İki şeleği aynı anda götüremeyeceği için son dolduracağını yanına alacaktı. Duruma göre bir tane daha alabilirdi.  İşinde hızlı davranıyordu bu sefer ilkinden daha fazla doldurmuştu çeşitli yabanı otları ile kopartıp atıyordu.

Şeleği doldurup sırtına geçirdi eve gitmenin zamanı gelmişti. Öğlene kadar bu işi bitirmesi iyi olacaktı. Kalan boş zamanında ne yapacağını bilmese de Borla’nın ona başka işler vereceğini düşünüyordu.  Her şeyi düşünse de yanına su almayı unutmuştu terlemiş ve susamıştı. Dudakları kurumuş boğazının kuruluğu durdurmak için yutkunuyordu. Daha hızlı gitmek onu daha fazla terletecek, yoracak ve susatacaktı. Şeleği ahıra bırakır bırakmaz ne yapacağını iyi biliyordu. Nehrin kenarına gidip kana kana su içmek.

 

 

Ot işi bittikten sonra dışardaki masaya oturmuştu. Öğleni geçiyordu. Gözleri Borla’yı arasa da ortalıkta olmadığını gayet iyi biliyordu. Bir an düşündü kendisinden gizli bir yer yapmış olabilir mi diye? Neden olmasın diye düşündü ortalıktan kaybolduğu zamanlar eve bir şeyler getiriyordu bazen ise hiçbir şey getirmiyordu o zamanlar neler yaptığını merak ediyordu.  Bunları düşündüğü sırada Borla karşısına oturmuştu etrafına baktı geldiğini bile hissetmemişti. Elleri boştu, Borla bunun farkına varmıştı. ‘’Merak ediyorsan ahıra bakabilirsin’’ dedi. Kadran ayağa kalkmadan önce ‘’Nasıl bir anda kaybolup hiç fark edilmeden yanımda bitiveriyorsun?’’ diye sordu. Borla

 

‘’Zamanı gelince sende yapacaksın merak etme ama o zamana epey var’’ dedi. Kadran ayağa kalktı ve onun ahır için ne getirdiği merak ettiğinden ahıra doğru koştu. Heyecanlıydı ama daha önemlisi uzun zamandır koşmuyordu. Yaraları tamamen iyileşmişti fakat uzun süredir koşmuyordu. Koşmaya alışması zaman alacaktı. Ahıra vardığında kısa sürede yorulduğunu hissetmişti. İçeriye girdiğinde tavukları görmüştü hatta horoz da vardı. Ahırın ortasında dolaşıyorlardı. Kapı açılınca ona yaklaşmak istediler belki bir şeyler verir diye fakat Kadran onlara verecek yemi olmadığı biliyordu ve el işareti ile onları başından dağıttı. Kapıyı iyice kapatıp dışarıya çıktı.

‘’Hepsi bir yerde mi olacak?’’ diye bağırdı. Borla ‘’Şimdilik öyle kış için fazla vaktimiz kalmadı.’’ Dedi.

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Yaşayan Efsane 51 Bölüm

Kelime Sayısı:735

51 Bölüm

 

Vadide Kamp

 

Aradan iki gün geçtikten sonra Kadran gözlerini açabilmişti. Kapalı yerin içerisindeydi. Borla kayaları da kullanarak o ıslanmasın diye ona çadır yapmıştı. Kendisi dışarıda yabani koç derisini yüzmekle meşguldü. Kadran kalkmaya uğraştı ama bir anda her yeri ağrımaya başladı. Borla

 

‘’Kaç kemiğinin kırıldığının farkında bile değilsin yerinden oynama iki gün sonra kemiklerin iyice kaynaşır.’’ Dedi. Kadran ‘’Babamın bir kez parmağı kırılmıştı, haftalarca iyileşmedi.’’ Dedi. Borla ‘’Kırılan kemikler bazen hiç iyileşmez bazen de yanlış kaynaşır ama bunlar benim üzerinde çalışmadığım hastalar için geçerlidir ayrıca onlar benim kadar bilgisi olmadığından dolayı uzun sürer’’ dedi. Kadran

 

‘’Sen eskiden doktor muydun?’’ diye sordu. Borla ona baktı yüzünde hiçbir tepki yoktu tekrar işine koyuldu. Kadran onu yine konuşturmayı başarsa da uzun uzun asla konuşturamıyordu. Bazen ona ne yapması gerektiğini bile tam anlatmıyor. Elini yüzüne bulaştırınca hatalarını söylüyordu. Bu duruma sinirlense bile artık ona alışmıştı. Bugüne kadar gördüğü ve tanıdığı insanlardan daha değişik karakter yapısı vardı. Kadran ‘’Ne zaman buradan gideceğiz? Tam anlamıyla ne zaman iyileşeceğim’’ diye sordu. Borla bu sefer yüzüne dahi bakmamıştı. İşini bitirdikten sonra oradan kalkıp uzaklaştı. Kadran onun gidişini izledi ve gözlerden kaybolduktan sonra çadırın tavanına bakmaya başlamıştı. Ağaç dallarından yapılan çadır belli ki onu şiddetli yağmurdan korumayı başarmıştı. O yürürken çamurun dizine kadar çıktığını fark etmişti. Toprak halen ıslaktı güneş ısıtmıyordu fakat kendini göstermekten de çekinmiyordu.

 

 

Kadran tam iyileşmese de Borla ona sedye yaparak evine kadar götürmüştü. Tam iyileşmeden tekrar kırılan kemikleri ve yaralanmalar Borla ile eğitime başladıktan sonra hiç durmamıştı. Bir yarası iyileşiyorsa ardından başka bir şekilde yaralanmayı başarıyordu. Evinde yatarken düşünmeden edemiyordu tam gücünde olsa neler yapabilirdi. Son gogal olaylarından sonra güçlükle ayağa kalksa bile Borla ona talim yaptırmaktan çekinmiyor ve bazen yeni kırılan kemikleri bile oluyordu. En son göğsüne dikiş atıldığında talim sırasında dikişlerin sökülmesi ve o sırada yeni yara alması ile tekrar yataklara düşmüştü. Gözlerini Borla’yı aradı fakat bulamadı.

Son zamanlarda tarla ve ev bakımı işleri ile hiç ilgilenmiyordu. Fırsatını bulabilirse Borla ona talim yaptırıyordu geri kalan işler hep Borla’ya kalmıştı. Sonunda tarladan sebzeler geldiğinde ise yüzleri gülmeye başlamıştı. Birkaç gün sonra Borla elinde kuzu ile gelmişti. Kadran onun sesini duyduğunda ayağa kalkmış ve pencereden bakmıştı. Onu atları bağladığı yere bağlamıştı. Borla içeriye girdiğinde Kadran’ı ayakta yakalayınca gülümsedi. Borla

 

‘’Demek ki talim yapabilecek güce eriştin’’ dedi. Kadran haline bakıyordu. Halen kırık kemikleri ve dikişleri vardı ama ona karşıda gelemiyordu. Karşı gelse başına yiyeceği odunla kafasını çatlatabilirdi sonra bir yara daha. Kadran ‘’Akşama koyun mu var?’’ diye sordu. Borla masaya oturdu.

‘’Kış yaklaşıyor ahıra ihtiyacımız var. Atım için. Koyunu da oraya koyacağım. Tarladan fazla sebze elde edemeyeceğimiz için artık hayvancılığa yönelmenin zamanı geldi. ‘’ dedi. Kadran

 

‘’Başka hayvanlarda yakalayacak mısın? Nasıl hayvanlar?’’ diye sordu. Her bir soruyu halen heyecanla soruyordu fakat cevaplarını çoğu zaman alamıyordu. Borla her zamanki gibi cevap vermemi seçti. Buraya geleli uzun zaman olacaktı fakat bütün konuştuklarını yazmaya kalksa ancak bir günlük gazete anca ederdi belki etmezdi bile.

 

Kadran iyice ayaklanmıştı. Borla ona şu sıralar talim yaptırmıyor dolasıyla yeni yaralar eklenmiyordu. Son zamanlar sadece kendi isteği üzerine talim yapıyordu genelde hep tarla işleri ile uğraşıyordu. Borla evin içindeki yerin altında saklanma yerini iyice büyütmüştü artık küçük mahzenleri vardı. Kışın toprağın altı ne çok soğuk ne de çok sıcak olacağını bildiği için Tarladan topladığı ve zorlu kış günlerine sakladığı ürünleri burada tutmaya başlamıştı. Kadran tam olarak iyileşmese de Borla’ya ahır yapımında yardım etmek istiyordu.  Temelleri atılmış ve etrafı çevrilmişti.  Evin dışına çıktığında Borla ahır ile uğraşıyordu.  Kadran ‘’Artık yardım edebilirim’’ dedi. Borla bir şey söylemedi. Kadran kesilen direkleri ayağa kaldırıyordu. Borla kendisine yaptığı merdivenle çatıya başlamıştı. Ona kesilen odun parçalarını uzatıyor Borla’ya çatıya çakıyordu.  ‘’Daha fazla hayvan yakalarsan diye ümit etmiştim ahır seni epey oyaladı anlaşılan’’ dedi. Kadran onun cevap vermesini ummuyordu, sadece görevini yapıyor ona yardım ediyordu.

O geldikten sonra Borla daha hızlı çalışmaya başlamıştı. Birkaç saat içinde çatıyı bitirmişlerdi. Şimdi kenarlarını tamamen çevirip tamamlayacaklardı fakat Borla bugün daha fazla devam etmek istemiyordu. Yarın bütün işi bitirip başka planların peşine koşmayı deneyecekti. Kadran

‘’Tam olarak kılıç talimine ve diğer eğitimlere ne zaman başlayacağım’’ diye sordu fakat yanıt vermesini hiç beklemeden oradan ayrıldı cevap vermeyeceğini bildiği halde halen soru sormaktan bıkmamıştı. Bu duruma kendisi de anlam veremiyordu. Onun yanından ayrılıp tarlayı geride bıraktı ve nehrin başına gelmişti. İlk geldikleri zamanki akıntısı yoktu ve su seviyesi azalıyordu. Yere oturdu suyun sesini dinliyor ve doğayı bakıyordu.

Kendisini savaşa hazırlıyordu. Böyle zamanları daha bulamayacaktı belki de. Burada olmak ve kalmak hoşuna gidiyordu.  Bir ara gözleri Borla’yı aradı, ortalıklarda yoktu.

Yaşayan Efsane kategorisine gönderildi | , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın